Okul Öncesi Çocuklarda Sosyal Gelişim:
Bebeğin kendini fark ederek, diğer insanlarla ilişkiye girmesi ile başlayan sosyal etkileşim süreci, yaşam boyu devam eder. Sosyal gelişim geniş ölçüde bilişsel ve ahlaki gelişim öğeleriyle paralellik gösterir. Diğer bir anlatımla bireyin başka insanlarla üretken ve sağlıklı ilişkiler kurması, bilişsel ve ahlaki akıl yürütme süreciyle yakından ilgilidir.
Bireyin diğer insanlarla uyumlu ve tutarlı ilişkiler kurması için, öncelikle kendisiyle uyumlu ve tutarlı olması gerekir. Bunun için birey, bebeklik döneminden itibaren uygun yaşantısal deneyimler geçirmelidir. Bu durum, kişinin temel gereksinim ve beklentilerinin doğru biçimde karşılanmasına bağlıdır. İlk sosyal temas anneyle kurulur. Dolayısıyla bebeğin gereksinimlerinin anne tarafından karşılanma biçimi (sert ya da yumuşak, az ya da çok duyarlı davranma); sosyal gelişimi geniş ölçüde etkiler. Özellikle 0-1 yaş dönemi çocuklarında temel gereksinim, güvenliktir. Bebek güvenlik gereksinimini gidermek için anneye dokunmak ve onun varlığını, sıcaklığını duyumsamak ister. Bebeğin varlığını sürdürmek için anneye duyduğu gereksinim, onun ilk sosyal ilişkisidir. Bu ilişki yapısı anneye bağımlılık olarak adlandırılır.
Anneye bağlanma güvenli ve güvensiz olmak üzere iki şekilde olur. Güvenli bağlanma da bebeğin gereksinimleri uygun zaman ve yoğunlukta karşılanmıştır. Güvensiz bağlanmada ise anne bebeğin gereksinimlerini belli bir düzenlilik ve tutarlılık içinde karşılamamıştır. Araştırmalar güvenli bağlanan bebeklerin ilerde bireyselleşme, toplumsallaşma ve sosyal uyum becerilerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak temel gereksinimleri (sevgi, kabul görme, açlık, susuzluk) anne tarafından yeterli ve uygun bir biçimde karşılanamayan bebekler, edilgen bir kişilik yapısı geliştirmeye daha yatkındırlar.
2-6 yaş arasındaki ilk çocukluk evresinde çocuk sosyal ilişkinin nasıl kurulduğunu, ev dışındaki insanlarla özellikle kendi yaşıtlarıyla nasıl beraber olunacağını öğrenmeye başlar, uyum ve işbirliği gelişir. İlk çocukluk döneminde çocuğun diğer kimselerle olan çok sayıdaki ilişkisi, onun sosyal gelişimini artırır.
Bu nedenle anaokuluna giden çocuklar, arkadaşlarıyla çok sayıda ilişki kuracaklarından, sosyal faaliyetleri aile ve komşu düzeyinde sınırlı olan çocuklara oranla daha iyi bir toplumsal uyum gösterirler.
Çocukların yetişkinlerden çok, kendi yaşıtlarıyla beraber olma isteklerinin her geçen yıl giderek arttığı gözlenmektedir. 2 yaşına kadar çocuklar yalnız oynarlar 3-4 yaşlarında grup halinde oynamaya, oynarken birbirleriyle konuşmaya ve grup içinde oynamak istediklerini seçmeye meyillidirler. 2 yaş dolaylarında başlayan sorgu çağı, 4 yaşında en yüksek düzeye ulaşır. Bu evrede çocuk “nasıl” ve “niçin” sorularını ısrarla sorar. Anne baba çocuğun sorularını hassasiyetle ele alıp yanıtlamalıdır. İlk çocukluk evresinin düğüm noktasını, aile ve çocuk için “altın yaş” olarak nitelendirilen 5 yaş oluşturur. 5 yaş çocuğu çevresine dostça bir yaklaşım içindedir ve yüksek düzeyde toplumsallaşmış bir birey görünümündedir.
Çocuk gelişiminde en önemli süreçlerden biri toplumsallaşmadır. Sürecin gerçekte doğumdan hemen sonra başlayıp bir insanın yaşamı boyunca sürmesine karşın etkilediği davranışların çoğu ilk çocukluk döneminde özellikle belirgin hale gelir. Bunlar arasında, ana baba-çocuk, çocuk-kardeşler, çocuk-yaşıtlar arası etkileşimler vardır. Çocukların içinde yetiştikleri aile tipi onların yaşayacakları toplumsal ilişki türünü ve sayısını büyük ölçüde belirleyecektir.
Anne babanın birey olarak kişilik özellikleriyle karışmış biçimde aile biriminin yapısı, bir ailenin çocuk yetiştirme yaklaşımını kısmen belirler. Gerçekten birkaç on yılın araştırmaları ana baba davranışının iki temel boyutunun süre giden varlığını desteklemektedir. Bunlardan birincisi olan kabul-ret boyutu, sıcak (kabul edici ya da onaylayıcı) ya da düşmanca (reddedici ya da onaylamayıcı) olabilen ana baba davranışları üzerinde odaklaşır. Sıcak bir ilişki çocukların sorumlu ve kendi kendini denetleyebilir bir kişilik geliştirmelerine yardım eder, düşmanca ilişki ise saldırganlığı destekleme eğilimindedir (Gander ve Gardiner, 2004).
İkinci boyut olan denetim-özerklik boyutu, ana babaların davranış kurallarını yürütmede ne kadar kısıtlayıcı ya da izin verici oldukları üzerinde odaklaşır. Sıkı denetim kullanan ana babalar, genellikle iyi davranışlı, ama oldukça bağımlı çocuklar yetiştirirler. İzin verici ana babalar sokulgan ve atılgan, ama oldukça saldırgan çocuklara sahip olma eğilimindedirler. Diğer bir önemli noktada anne babanın kullandığı disiplin türünden çok, disiplininin tutarlı olup olmamasıdır. Disiplinde tutarlılık çocukların neyi yapıp neyi yapamayacaklarını öğrenmelerini sağlar ve böylece çocuklar daha az engellenme ve incinme duygusu yaşarlar. Ana babalar hangi davranışın kabul edilebilir ve kabul edilemez olduğu konusunda aralarında anlaşarak ve böylesi kurallara uyulup uyulmadığını gözleyerek, çocukların bu toplumsallaşma çabalarına katkıda bulunabilirler.
Çocuğun davranışlarının tutarlı olması, anne babanın davranışlarının tutarlı ve kararlı olmasıyla oldukça yüksek düzeyde ilişkilidir. Bu konuda anne babanın çocuk eğitimi konusunda aynı fikirde olmaları ve ortak bir eğitim yöntemini birlikte uygulamaları, çocuğun değişen durumlara vereceği tepkilerin daha mantıklı ve istendik olmasını sağlayacaktır.
Temel Güven Duygusunun Oluşumu
Bebeğin ilk sosyal ve duygusal ilişkisi, annesi ya da onun yerini tutan kişi ile başlar. Bebeğin fiziksel, sosyal, duygusal gereksinimlerinin doğumdan başlayarak yeterli bir şekilde, düzenli aralıklarla ve süreklilik gösteren bir tutarlılıkla karşılanması güven duygusunun temelini oluşturur. Bebeğin doğduğunda en önemli gereksinimi, fiziksel temas ve sevgidir. Bebek beslenmesi, altının değiştirilmesi ve diğer zamanlarda annesinin sıcaklığını hissetmek ister. Güven duyabileceği ve doyum sağlayabileceği nitelikte ilgi gördüğünde olumlu tepki verir. Buna göre bebek önce yakınındakilere güvenmeyi, buna bağlı olarak ise kendine güvenmeyi öğrenir. Bakım ve ilginin zamanı, süresi önemli olmakla beraber, asıl önemli olan bu süre içerisinde çocuğa gösterilen davranışlardır. Çocuğun ihtiyaçları giderilirken fiziksel temastan kaçınarak mekanik bir şekilde davranma, sevgisiz, sert tavırlar ya da bazen sıcak, sevgi dolu, bazen de aceleci sinirli ve reddedici tavırlar gösterilmesi durumunda bebek bu ilişkiden doyum sağlayamaz. Buna göre bebeğe tam saatinde mamasının verilmesi, her gün banyo yaptırılması, sevgisiz bir şekilde sürdürülüyorsa duygusal güveni için çok yetersiz kalır.İlk iki yıl, çocuğun duygusal gelişimi için kritik dönemdir. Çocuk bu yıllarda, sevgi ve şefkati soğuk ve gergin davranışlardan çok iyi ayırt eder. Özellikle ilk yıl, sevginin kaynağı olan anne figürü, bir ya da en fazla iki kişi olmalı, bebek bu kişi ile bire bir ilişki içinde bulunmalıdır. Ancak çocuğa sevgi ve yakınlık gösterirken, sürekli kucakta tutularak bağımsızlık çabaları engellenmemelidir. Ayrıca yakındaki tüm kişilerin kucağında sürekli gezdirilerek günlük gereksinimlerinin karşılanma düzeni bozulmamalıdır. Bu gibi durumlar da çocuğun gelişimi için zarar vericidir. Bu yıllarda çocuğun, annesinden uzun süreli ayrı kalması güven duygusunun gelişmesinde olumsuz izler bırakmaktadır.
Bebekliklerinde güven duygusunu geliştirememiş çocukların, ileride aşırı kıskançlık, bencillik, sabırsızlık, saldırganlık gibi antisosyal davranışlar ve duygusal bozukluklar gösterdiği araştırmalarla ortaya konmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder